15 Nisan 2008 Salı

Sinema Destek Başvuruları



Sinema Destek Başvuruları 20 Mayıs 2008 Günü Saat 12:00'de Sona Erecek


13 Kasım 2005 tarih ve 25642 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Sinema Filmlerinin Desteklenmesi Hakkında Yönetmelik” çerçevesinde; 2008 yılı ikinci dönem Sinema Destek Başvuruları 14 Nisan-20 Mayıs 2008 tarihleri arasında yapılacaktır.
Bakanlığımıza yapılacak tüm sinema destek başvurularının bir dilekçe ile aşağıda yayınlanan başvuru formu ve istenilen belgelerden oluşacak 12’er adet proje dosyası ile birlikte 14 Nisan-20 Mayıs 2008 tarihleri arasında (en geç 20 Mayıs 2008 Salı günü saat 12.00’ye kadar) Bakanlığımız Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğünde olacak şekilde yapılması gerekmektedir. (Postada doğabilecek gecikmeler kabul edilmeyecektir.)
UYARIBakanlıktan daha önce destek alan yapımcılar, geri ödemesiz verilen desteklerde söz konusu projelerini tamamlayıp teslim etmeden , geri ödemeli verilen desteklerde ise projelerini teslim edip geri ödemelerini tamamlamadan ikinci kez destek başvurusunda bulunamazlar.


PROJE DESTEĞİ BAŞVURUSU -




FİLM YAPIM DESTEĞİ BAŞVURUSU -




YAPIM SONRASI DESTEĞİ BAŞVURUSU -





Adres: Telif Hakları ve Sinema Genel MüdürlüğüAnafartalar Cad. No:67 Eski Adliye binası Ulus/ANKARA

Film yapım ve yapım sonrası desteği için:

Tel : 0 312 310 00 26 / 319–321 0 312 310 03 21 / 319–321

Proje desteği için:Tel : 0 312 310 00 26 / 147–270–3500 312 310 03 21 / 147–270–350

Fax: 0.312.309 07 73

10 Nisan 2008 Perşembe

45 60 90 Kimin Ölçüleri ?

45,60,90 KİMİN ÖLÇÜLERİ?

Erdoğan AKDUMAN

Önce 45, sonra 60, daha sonra da 90 dakikaya ulaştı televizyon dizileri…
Eskiden 36 kısım, tekmili birden diye kocaman yazardı sinema salonu önündeki fener afişte. Koşar giderdik çocukluk çağımızda. Öğle saatlerinde girer akşama doğru çıkardık biz okul kaçkınları. İşsiz güçsüz, yapacak hiçbir şeyi olmayan, sinemaya vakit öldürmek amacıyla giden insanlarla birlikte…
Yurdum insanının hayatında televizyon çok önemli bir yer tutmaktadır. Bunun nedenleri ve sonuçları elbette tartışmaya değer niteliktedir.

Ancak, televizyonları besleyen “DİZİ FİLM” lerin yaratıcıları olan senaryo yazarları, yönetmenler, oyuncular ve tüm teknik ekibin durumu da tartışmaya değer nitelikte.
Ve diyorum ki,dizi film sürelerinin süratle kısaltılması gerekmektedir.
Bunun nedenlerini kısaca üç boyutta irdeleyebiliriz.

1-İnsani boyut
2-Yasal boyut
3-Kalite boyutu


1-İNSANİ BOYUT
Normal bir sinema filmi süresi olan 90 dakika, bir bölüm dizi filmin süresidir artık ve 4-5 günde çekimi tamamlanmak zorundadır. Bunun için de günde 20 saate varan çalışma temposu gerekmektedir. Bu durum her hafta böylecene süregitmektedir.
Bu kadar saat çalışan ve bu çalışma temposunu her hafta tekrarlayan biri, insani boyutlarda yaşıyor olabilir mi?
Bu kişinin nasıl bir hayatı olabilir ki?
Evliyse eşi,çocuk ya da çocuklarıyla ilgilenme şansı mümkün mü?
Uyumak için bile yeterli zamanı olmaz.
Anne-baba-kardeş ve çevre ilişkileri düşünülemez.
Sosyal hayat bitmiştir.
Bu durum eş ve çocuk sorunu hariç,bekar biri için de geçerlidir.
Bu tempoda uzun süre çalışan birinin ruh ve beden sağlığı acaba ne durumdadır?

2-YASAL BOYUT
İş yasalarımız her ne kadar istenilen düzeyde olmasa da var olan düzey içinde bile
sınırlar çoktan aşılmıştır. Yasaların öngördüğü hiçbir şart uygulanmıyor.
Günlük çalışma saati…
Haftalık çalışma saati…
İş güvenliği ve sağlığı…
Fazla mesai…
Sigorta…
Ve diğer yasal haklar…
Kısaca, yasal yaptırımlar uygulanmıyor.

(Uygulayan ya da uygulamak için elinden geleni yapan kuruluşlarımız elbette mevcuttur.
Onlar lütfen alınmasınlar
.)

3-KALİTE BOYUTU
Yasaların uygulanmadığı,insani değerlerin yok olduğu bir ortamda kaliteden söz edilebilir mi?
Senaryolar birbirine benzer…
Türkçe,Türkçe olmaktan çıkar. Karakterler karton tipler haline dönüşür.
Filmlerin çekim planlaması tekdüzeleşir…
Bütün dizi filmlerin çekim planları birbirinin kopyası gibi olur.
Oyuncular, hareket eden insan figürlerine dönüşür.
Teknik gelişemez. Yenilikler yapılamaz… Teknik hatalar çoğaldıkça çoğalır.
Kısaca değindiğim bu olgular nedeniyle dizi film süreleri Avrupa standartları çizgisine çekilmelidir.
Kimseyi suçlamıyorum. Böyle bir niyetle kaleme almadım bu yazıyı. Ama diyorum ki, kurumlar-kuruluşlar-şahıslar el ele verelim ve sorunu çözelim. Bu güne kadar bu amaçla iyi niyetli toplantılar yapıldı. Televizyonların yetkilileri, yapımcılar, eser sahipleri ve çalışanlar bir araya geldi. Yapılan toplantılar toplantı çizgisinde kalmasın. Bu sorunu çözelim.

Sonra da sonun çözmenin huzuru içinde yeniden el ele verelim ve süratle diğer sorunları ele alalım sinema-televizyon alanında çalışanların insanca yaşam koşullarını yaratabilmek adına.

Dostça selamlar.

Erdoğan Akduman

9 Nisan 2008 Çarşamba

FRANSA'DA DİZİ FORMATLARI

FRANSA’DA TELEVİZYON DİZİLERİ FORMATLARI

Malumunuz, bugünlerde senaristleri çok meşgul eden bir konu var: Dizi formatları. SENDER bana Fransa’daki durumu sordu, ben de şöyle bir özet derledim:

Fransa’da televizyon dizilerinde 52 dakikalık Amerikan formatına geçiş doğrusu biraz güç oldu. Ne de olsa sinema formatı kültüne inanan ve televizyonu küçük gören senaristlerin memleketiydi burası. Ve elbette ki 52 dakikaya geçiş, burada derhal 90 dakikalık filmlerin sonu anlamına gelmedi. Şimdi herkes hemfikir ki, iki formatta da çalışmak mümkün. Asıl sorun parada. Aynı bütçeye daha uzun film çektirmek, kanalların işine geliyor elbette. Ve genellikle belli bir prestiji olan yazarlar, kanallarından arzu ettikleri formatı “koparatabiliyorlar.”

Bu tip ortak kararları alan komisyonlarda senaristlerin olması çok önem taşıyor. Yani sektörde, televizyonlarda ve yapım şirketlerinde anahtar mevkilerde, karar verme mekanizmalarında muhakkak bir kaç senarist bulunmalı ve her ülkede konjonktüre göre kararlar alınmalı.
Hiç bir zaman Amerikalıların finans kapasitesine ulaşmak mümkün olmasa da Fransa’da yine de prime time, day time ve access prime time kuşaklarında mümkün olduğu kadar çok “fiction” yayınlanmasına çalışıldı. Akşamları üçüncü bir kuşak olmasının endüstriye yararlı olduğu konusunda herkes hemfikir.
52 dakikalık formata geçiş süreci Fransa’da bizdeki süreçten çok farklı. Türk yazarlar zaten hali hazırda varolan dizi yazarlığı sisteminde, sadece süreyi kısaltma savaşını vermekteler. Oysa Fransa’da bu, tamamen sistem değişikliği gibi algılandı çünkü “yönetmen filmi” kavramından vazgeçilmesinden korkuldu. 52 dakikalık formata geçilmesiyle Fransız televiyon yazarlığında büyük değişiklikler oldu, bunların en önemlisi de kollektif yazarlığa geçişti. Tamamen yazar yönetmenliği üzerine kurulmuş bir kültürde, ortak yazı atölyelerinin kurulması Paris’te gerçek bir devrim yarattı.
Kollektif yazarlık meselesine de şöyle bakıyor buradaki senaristler: Yapımcı, farklı ufuklardan gelen çeşitli yazarları bir araya getirmeden önce projesi hakkında, yani neyi, nasıl, kaç paraya anlatmak istediği hakkında iyi düşünmeli.
Dizinin ana konusunu tespit etmek ve ilk bölümü yazmak için genellikle yazarları bir araya getirmeye lüzum yok, nasıl bir prototip ürün için 20 tane mühendis gerekmiyorsa, aynı şekilde konsept ve ilk bölüm yazarken de tek bir yazar yeterlidir hatta daha sağlıklıdır çünkü net ve kesin bir anafikri savunacak kişi odur.
Toplu yazma macerasının daha ucuza geleceğini zanneden yapımcılar yanılıyorlar çünkü sonuçta her yazarın çalışma süresi bölünmüyor. Bir de buna çok uzun tartışma süreleri ekleniyor.
52 dakikalık formata geçişle birlikte, Fransa’da “sanatsal yapımcı” kavramı doğduğuna dikkat çekiliyor: Eskiden 90 dakikalık hikayeyi tasarlayan ve çoğu kez yazan bir yönetmen tipi vardı, oysa şimdi önce yazar sonra da yönetmen var. Yani yapımcı bu ikisinin ortasında yer alıyor ve hikayenin yazardan yönetmene geçişinde projeye sanatsal anlamda refakat edecek donanıma sahip olmak zorunda. Artık yapımcılar okuma provalarına katılıyorlar, öyküyü iyi bilip kasting konusunda fikir yürütüyorlar, senaristleri yönlendiriyorlar.
Yani yapımcının, Amerikalıların “show runner” dedikleri rolü oynaması sözkonusu ki, bu Fransız geleneklerinden çok farklı. 26 dakikalık dizilerde de durum farklı. Daha dinamik, daha kalabalık ekipler var. Yazar sayısı, bir hikaye ekibi, bir de diyalog ekibi olmak üzere 25 yazara kadar çıkabiliyor ve yılda 120 bölüm hazırlanabiliyor.
Başyazarın altındaki iki yazar, hikaye ve diyalog ekiplerini yönetiyor. Hikaye ekibi haftada 26 dakikalık 5 bölüm yazıyor. Bölümlerin kısa ve net yazılması önem taşıyor. Diyalog ekibi de 3 taslak yazıyor, haftada tek toplantı yapıyor.
Bir de çok kısa formatlar, her akşam beş dakikalık bir skeç gibi, orada da her projenin ayrı bir öyküsü olduğunu görmek mümkün.
Bitmez tükenmez reklamlarla kesilen bitmez tükenmez dizilerin memleketi Türkiye’de bakalım durum ne olacak?

İlkbaharın klavyelerinize ilham getirmesi dileğiyle…

Sedef ECER